“Türkiye Enerji Sektörü Bir Çok Ülkeye Kıyasla Süreci Daha Çabuk Atlatacak”

GÜNCEL (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 14.05.2020 - 10:35, Güncelleme: 14.05.2020 - 13:07 2398+ kez okundu.
 

“Türkiye Enerji Sektörü Bir Çok Ülkeye Kıyasla Süreci Daha Çabuk Atlatacak”

Stantec Türkiye, TurSEFF İş Geliştirme Müdürü Selen İnal, Covid-19 salgınının enerji sektörüne etkisini Gazete Enerji’ye değerlendirdi.

Stantec Türkiye, TurSEFF İş Geliştirme Müdürü Selen İnal, Yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgınının enerji sektörüne etkisine yönelik Gazete Enerji’nin sorularını yanıtladı. İnal, “Türkiye’nin enerji sektörünün bir çok ülkeye kıyasla daha çabuk ve daha az zararla toparlanacağına inanıyorum. Sonrasında da yakaladığımız ivmeyi arttırarak özellikle yenilenebilir enerji, enerji verimliliği yatırımlarına odaklanarak ve dijitalleşme, depolama gibi yeni gelişmeleri yakından takip ederek enerji sektöründe çıtayı yükseltmeliyiz.”diyor.   Covid-19 salgınının enerji sektörü açısından kısa ve uzun vadede etkileri sizce neler olacaktır? Enerji sektörü 2020 yılına özellikle yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konusunda hızlı bir başlangıç yapmıştı. Öncelikle bundan biraz bahsetmek gerekirse; artan elektrik tüketim fiyatlarının da etkisi ile organize sanayi bölgeleri ağırlıklı olmak üzere endüstriyel işletmelerin çatı GES yatırımları hızlandı. Mart 2020 itibariyle 267 MW kurulu kapasiteye ulaştı. Bununla birlikte, enerji verimliği yatırımlarında da bir hareketlenme gözlemlendi. Mart sonunda “Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmelik Hakkında Uygulama Usul ve Esaslar” yayımlandı. Öte yandan, hibrit yenilenebilir enerji santralleri kurulumunun önünü açan yönetmelik değişikliği gerçekleşti. Şebeke bağlantı kapasitesi aynı kalarak şebekeye verilecek elektriğin daha düzgün bir profilde olmasını ve daha yüksek bir oranda kullanılmasını sağlayabilecek ek kurulu kapasitenin önü açıldı. Güneş tarafında 39 ilde toplam 1 GW kapasiteli (10 MW x 100) Mini-YEKA ihalelerinin yapılması ve rüzgar tarafında ise ön lisans ihalelerinin yapılması bekleniyordu. Bir de tabi ki 2020 yılında sona erecek olan YEKDEM mekanizmasının akibeti sektör tarafından merakla bekleniyordu.   Mevzuatsal bu değişikler ile birlikte sektördeki değişikliklerin hızına, elektrik piyasasındaki arz-talep miktarları önemli ölçüde yön vermekte. EPİAŞ verilerine göre 2020 yılı üretim/tüketim miktarlarına baktığımızda Ocak ve Şubat aylarında hem toplam üretim/tüketim miktarlarında hem de aritmetik ortalama Piyasa Takas Fiyatları’nda (PTF) 2019 yılına kıyasla bir artış gözlemliyorduk. Bu da enerji sektörü için olumlu ve mevzuatsal gelişmeleri destekleyici bir gidişattı. Ocak 2020’de toplam üretim/tüketim miktarında önceki yıla göre yaklaşık %3’lük, Şubat 2020’de ise yaklaşık %6’lık bir artış görmekteydik. Türkiye’de ilk COVID-19 vakasının görüldüğü 11 Mart sonrasında alınan önlemler ve salgının dünyadaki hızlı yayılmasına da paralel olarak 16 Mart itibariyle Türkiye’de üretimde farklı sektörleri farklı oranlarda etkileyecek şekilde düşüşler başladı. Bu da elektrik talebinin ve dolayısıyla üretimin düşmesine sebep oldu. Mart 2020’de aylık toplam üretim miktarı ve PTF, Mart 2019 seviyelerine geriledi. Nisan 2020’de ise ciddi düşüş yaşandı; lisanssız santral üretim verileri henüz yayımlanmadığı için lisanslılar üzerinden baktığımızda %20’lere yakın bir azalma görülmekte. Kaynak bazında üretim miktarlarına baktığımızda ise mevsimsel etkilerle de aylık üretimin yarıya yakını hidroelektrik santrallerden karşılanırken (%31,1 barajlı, %16,5 akarsu), termik santrallerde (kömür ve doğalgaz) ciddi bir düşüş yaşandı (% 13,8 ithal kömür, %12,6 linyit ve %1 taşkömürü). Özellikle doğalgaz santrallerinin üretim maliyetleri diğer santral tiplerine göre yüksek kaldığı için, bu santraller düşen piyasa fiyatlarından olumsuz etkilendi (Nisan’da %7.7 iken, Ocak’da %27.99 idi). Öte yandan güneş ve rüzgar santralleri YEKDEM garantili alım fiyatları ve rekabetçi doğalarına bağlı olarak üretimde yükselmeye devam ediyor (toplam %10.5).   COVID-19’un enerji sektörüne kısa vadeli ve uzun vadeli etkileri, Türkiye’nin bu krizi nasıl yönettiği ve ne kadar kısa sürede atlatabildiği ile son derece bağlantılı. Mayıs ayına girerken özellikle Avrupa ve dünyadaki diğer bazı ülkeler ile karşılaştırıldığında Türkiye konusunda iyimserim. Mayıs ayı itibariyle üretimlerin kademe kademe başlayacağını ve Haziran sonu itibariyle ekonominin ve enerji sektöründeki durumun “yeni” normale döneceğini düşünüyorum. Kısa vadeli en önemli etkiyi enerji sektörünün 3 aylık süreçteki ekonomik kayıpları olarak düşünürken, daha orta ve uzun vadeli etkisini ise malesef ki yenilenebilir enerji ve enerji verimliği yatırımlarının gecikmesi ve ertelenmesi olarak görüyorum. Bu enerji verimliliğinde yatırımcıdan kaynaklı, yenilenebilir enerjide ise mevzuat ve ihalelerin ertelenmesinden kaynaklı olacaktır. Bununla birlikte; YEKDEM’e yetişmeye çalışan rüzgar, jeotermal, güneş, biyokütle/biyogaz, çöpgazı santralleri için bir ek süre verilip verilmeyeceği veya bu sürenin uzunluğu da yenilenebilir enerji kapasitesinin artış hızında belirleyici olacak.   Salgın sürecinde sektör için alınan önlem ve verilen destekleri yeterli buluyor musunuz? Sizce önümüzdeki dönem için yapılması gerekenler nelerdir? Salgın sürecinde enerji sektöründeki firmalar gerekli önlemleri alarak hızla adapte olup çalışmalarına devam ettiler. Enerji sektörüne özel olarak açıklanan bir destek mevcut değil.   Yaşadığımız salgın sürecinde çıkardığımız öngörüler ile önümüzdeki dönem için iki konu ön plana çıkıyor; birincisi temiz enerjiye geçişin hızlanması ve ikincisi enerji sektörünün dijital dönüşümü.   Avrupa Birliği, Aralık 2019’da karbon temelli “kirli” ekonomik büyüme yerine enerji ve kaynak verimli, karbonsuz döngüsel ekonomiyi esas alan bir ekonomik büyüme modelini kurgulayan “Yeşil Düzen” planını yayımladı ve 2050 yılına kadar “karbon nötr” bir Avrupa’yı hedefliyor. Fosil yakıtlardan elde edilen elektrik emisyonlarının yarattığı iklim değişikliği son yıllarda yaşanan doğal afetlerin sayısını ve şiddetini arttırırken, hava kirliği de COVID-19 gibi virüsler için solunum yolu hastalıkları açısından insanları daha savunmasız bir hale getiriyor. Bu sebeple, salgın sonrasında A.B. ve dünyadaki başka birçok ülke temiz enerjiye ve kaynak verimli ekonomiye geçiş için çalışmalarını hızlandırdılar. Türkiye’de de bu çalışmaların hızlandırılması, yenilenebilir enerji ve döngüsel ekonomiye geçiş süreci için bir planlama yapılması kritik önem taşıyor. Bu süreçte, dönüşümden olumsuz etkilenebilecek sektörde çalışan düşük gelirli bireyler için yeni ekonomide istihdam olanakları ve bu istihdama ulaşabilmeleri için gelişim destekleri de düşünülmeli.   İletim ve dağıtımda dijitalleşme, şebekelerin güvenirliğini ve karlılığını arttırması açısından olmazsa olmaz. Üretim ve tüketimde dijitalleşme ise her iki tarafta da enerjinin daha verimli ve karlı yönetilebilmesi ve ticaretinin yapılabilmesi açısından ciddi bir fırsat. Yenilenebilir enerjiden üretilen elektriğin dalgalı bir yapıda olması, dağıtık sistemler ile üretim ve tüketim tarafındaki sektör oyuncularının sayılarının artması, depolama gibi yeni sistem oyuncularının devreye girmesi ile enerji sektörü daha karmaşık bir yapıya doğru giderken dijital araçlar ile yönetim ihtiyacı da hızla artıyor. COVID-19 salgını ile birlikte ise bu ve benzer kriz durumlarında yaşamımızı devam ettirebilmemiz için elektriğin ne kadar önemli olduğunu ve arz güvenirliği için insana daha az bağımlı dijital bir sistemin gerekliliğini derinden anladık.   Salgının önümüzdeki dönemde azalacağı düşünülüyor. 2020 yılının ikinci yarısında sektör için öngörüleriniz nelerdir? Yaşanılan beklenmedik salgından sonra enerji sektöründe büyüme öngörülerinin düşeceği ve yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinin gecikeceği kaçınılmaz bir gerçek. 2020’nin ikinci yarısı sektör için bir toparlanma ve normale dönme süreci olacak. Enerji sektörü öngörüleri aslında üretimdeki sektörlerin ne kadar hızlı toparlanabileceği ve talebin hangi hızda eski haline dönebileceği ve/veya artabileceği ile bağlantılı. Üretim yapan şirketlerin ellerinden geldiğince en hızlı şekilde yeni normale adapte olarak ve üretime geçerek salgın sebebiyle kaybettikleri 3 aylık gelirlerini telafi edebilmek için çabalayacaklarını düşünüyorum. Ancak bu süreç, ürettikleri ürünlerin hem Türkiye’deki hem de dünyadaki talebi, dış pazar ülkelerindeki salgın durumu, küreselde rakip şirketlerin bulunduğu ülkelerin durumu, tedarik zincilerinin durumu vb farklı konulara bağlı olarak hem sektörel hem de şirketsel olarak değişkenlik gösterecektir. Reel sektör ne kadar çabuk toparlanırsa enerji sektörü de yoluna o kadar hızlı devam eder. Bunu hepbirlikte yaşayarak göreceğiz.   Salgın sürecinde dünya ile kıyasladığınız ülkemiz enerji sektörünün geldiği noktayı değerlendirir misiniz? Türkiye’nin genel anlamda COVID-19 salgınını dünyadaki bir çok ülkeye nazaran iyi yönettiğini düşünüyorum ki aktif vaka sayılarının değişimine bakıldığında diğer birçok ülkeye göre daha kısa sürede “yeni” normale dönebileceğiz gibi görünmekte. Salgının süresi ne kadar uzun olursa, vereceği ekonomik zarar ve toparlanma süresi de o kadar artıyor. Bu sebeple, Türkiye’nin enerji sektörünün bir çok ülkeye kıyasla daha çabuk ve daha az zararla toparlanacağına inanıyorum. Sonrasında da yakaladığımız ivmeyi arttırarak özellikle yenilenebilir enerji, enerji verimliliği yatırımlarına odaklanarak ve dijitalleşme, depolama gibi yeni gelişmeleri yakından takip ederek enerji sektöründe çıtayı yükseltmeliyiz.
Stantec Türkiye, TurSEFF İş Geliştirme Müdürü Selen İnal, Covid-19 salgınının enerji sektörüne etkisini Gazete Enerji’ye değerlendirdi.

Stantec Türkiye, TurSEFF İş Geliştirme Müdürü Selen İnal, Yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgınının enerji sektörüne etkisine yönelik Gazete Enerji’nin sorularını yanıtladı. İnal, “Türkiye’nin enerji sektörünün bir çok ülkeye kıyasla daha çabuk ve daha az zararla toparlanacağına inanıyorum. Sonrasında da yakaladığımız ivmeyi arttırarak özellikle yenilenebilir enerji, enerji verimliliği yatırımlarına odaklanarak ve dijitalleşme, depolama gibi yeni gelişmeleri yakından takip ederek enerji sektöründe çıtayı yükseltmeliyiz.”diyor.

 

Covid-19 salgınının enerji sektörü açısından kısa ve uzun vadede etkileri sizce neler olacaktır?

Enerji sektörü 2020 yılına özellikle yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konusunda hızlı bir başlangıç yapmıştı. Öncelikle bundan biraz bahsetmek gerekirse; artan elektrik tüketim fiyatlarının da etkisi ile organize sanayi bölgeleri ağırlıklı olmak üzere endüstriyel işletmelerin çatı GES yatırımları hızlandı. Mart 2020 itibariyle 267 MW kurulu kapasiteye ulaştı. Bununla birlikte, enerji verimliği yatırımlarında da bir hareketlenme gözlemlendi. Mart sonunda “Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmelik Hakkında Uygulama Usul ve Esaslar” yayımlandı. Öte yandan, hibrit yenilenebilir enerji santralleri kurulumunun önünü açan yönetmelik değişikliği gerçekleşti. Şebeke bağlantı kapasitesi aynı kalarak şebekeye verilecek elektriğin daha düzgün bir profilde olmasını ve daha yüksek bir oranda kullanılmasını sağlayabilecek ek kurulu kapasitenin önü açıldı. Güneş tarafında 39 ilde toplam 1 GW kapasiteli (10 MW x 100) Mini-YEKA ihalelerinin yapılması ve rüzgar tarafında ise ön lisans ihalelerinin yapılması bekleniyordu. Bir de tabi ki 2020 yılında sona erecek olan YEKDEM mekanizmasının akibeti sektör tarafından merakla bekleniyordu.

 

Mevzuatsal bu değişikler ile birlikte sektördeki değişikliklerin hızına, elektrik piyasasındaki arz-talep miktarları önemli ölçüde yön vermekte. EPİAŞ verilerine göre 2020 yılı üretim/tüketim miktarlarına baktığımızda Ocak ve Şubat aylarında hem toplam üretim/tüketim miktarlarında hem de aritmetik ortalama Piyasa Takas Fiyatları’nda (PTF) 2019 yılına kıyasla bir artış gözlemliyorduk. Bu da enerji sektörü için olumlu ve mevzuatsal gelişmeleri destekleyici bir gidişattı. Ocak 2020’de toplam üretim/tüketim miktarında önceki yıla göre yaklaşık %3’lük, Şubat 2020’de ise yaklaşık %6’lık bir artış görmekteydik. Türkiye’de ilk COVID-19 vakasının görüldüğü 11 Mart sonrasında alınan önlemler ve salgının dünyadaki hızlı yayılmasına da paralel olarak 16 Mart itibariyle Türkiye’de üretimde farklı sektörleri farklı oranlarda etkileyecek şekilde düşüşler başladı. Bu da elektrik talebinin ve dolayısıyla üretimin düşmesine sebep oldu. Mart 2020’de aylık toplam üretim miktarı ve PTF, Mart 2019 seviyelerine geriledi. Nisan 2020’de ise ciddi düşüş yaşandı; lisanssız santral üretim verileri henüz yayımlanmadığı için lisanslılar üzerinden baktığımızda %20’lere yakın bir azalma görülmekte. Kaynak bazında üretim miktarlarına baktığımızda ise mevsimsel etkilerle de aylık üretimin yarıya yakını hidroelektrik santrallerden karşılanırken (%31,1 barajlı, %16,5 akarsu), termik santrallerde (kömür ve doğalgaz) ciddi bir düşüş yaşandı (% 13,8 ithal kömür, %12,6 linyit ve %1 taşkömürü). Özellikle doğalgaz santrallerinin üretim maliyetleri diğer santral tiplerine göre yüksek kaldığı için, bu santraller düşen piyasa fiyatlarından olumsuz etkilendi (Nisan’da %7.7 iken, Ocak’da %27.99 idi). Öte yandan güneş ve rüzgar santralleri YEKDEM garantili alım fiyatları ve rekabetçi doğalarına bağlı olarak üretimde yükselmeye devam ediyor (toplam %10.5).

 

COVID-19’un enerji sektörüne kısa vadeli ve uzun vadeli etkileri, Türkiye’nin bu krizi nasıl yönettiği ve ne kadar kısa sürede atlatabildiği ile son derece bağlantılı. Mayıs ayına girerken özellikle Avrupa ve dünyadaki diğer bazı ülkeler ile karşılaştırıldığında Türkiye konusunda iyimserim. Mayıs ayı itibariyle üretimlerin kademe kademe başlayacağını ve Haziran sonu itibariyle ekonominin ve enerji sektöründeki durumun “yeni” normale döneceğini düşünüyorum. Kısa vadeli en önemli etkiyi enerji sektörünün 3 aylık süreçteki ekonomik kayıpları olarak düşünürken, daha orta ve uzun vadeli etkisini ise malesef ki yenilenebilir enerji ve enerji verimliği yatırımlarının gecikmesi ve ertelenmesi olarak görüyorum. Bu enerji verimliliğinde yatırımcıdan kaynaklı, yenilenebilir enerjide ise mevzuat ve ihalelerin ertelenmesinden kaynaklı olacaktır. Bununla birlikte; YEKDEM’e yetişmeye çalışan rüzgar, jeotermal, güneş, biyokütle/biyogaz, çöpgazı santralleri için bir ek süre verilip verilmeyeceği veya bu sürenin uzunluğu da yenilenebilir enerji kapasitesinin artış hızında belirleyici olacak.

 

Salgın sürecinde sektör için alınan önlem ve verilen destekleri yeterli buluyor musunuz? Sizce önümüzdeki dönem için yapılması gerekenler nelerdir?

Salgın sürecinde enerji sektöründeki firmalar gerekli önlemleri alarak hızla adapte olup çalışmalarına devam ettiler. Enerji sektörüne özel olarak açıklanan bir destek mevcut değil.

 

Yaşadığımız salgın sürecinde çıkardığımız öngörüler ile önümüzdeki dönem için iki konu ön plana çıkıyor; birincisi temiz enerjiye geçişin hızlanması ve ikincisi enerji sektörünün dijital dönüşümü.

 

Avrupa Birliği, Aralık 2019’da karbon temelli “kirli” ekonomik büyüme yerine enerji ve kaynak verimli, karbonsuz döngüsel ekonomiyi esas alan bir ekonomik büyüme modelini kurgulayan “Yeşil Düzen” planını yayımladı ve 2050 yılına kadar “karbon nötr” bir Avrupa’yı hedefliyor. Fosil yakıtlardan elde edilen elektrik emisyonlarının yarattığı iklim değişikliği son yıllarda yaşanan doğal afetlerin sayısını ve şiddetini arttırırken, hava kirliği de COVID-19 gibi virüsler için solunum yolu hastalıkları açısından insanları daha savunmasız bir hale getiriyor. Bu sebeple, salgın sonrasında A.B. ve dünyadaki başka birçok ülke temiz enerjiye ve kaynak verimli ekonomiye geçiş için çalışmalarını hızlandırdılar. Türkiye’de de bu çalışmaların hızlandırılması, yenilenebilir enerji ve döngüsel ekonomiye geçiş süreci için bir planlama yapılması kritik önem taşıyor. Bu süreçte, dönüşümden olumsuz etkilenebilecek sektörde çalışan düşük gelirli bireyler için yeni ekonomide istihdam olanakları ve bu istihdama ulaşabilmeleri için gelişim destekleri de düşünülmeli.

 

İletim ve dağıtımda dijitalleşme, şebekelerin güvenirliğini ve karlılığını arttırması açısından olmazsa olmaz. Üretim ve tüketimde dijitalleşme ise her iki tarafta da enerjinin daha verimli ve karlı yönetilebilmesi ve ticaretinin yapılabilmesi açısından ciddi bir fırsat. Yenilenebilir enerjiden üretilen elektriğin dalgalı bir yapıda olması, dağıtık sistemler ile üretim ve tüketim tarafındaki sektör oyuncularının sayılarının artması, depolama gibi yeni sistem oyuncularının devreye girmesi ile enerji sektörü daha karmaşık bir yapıya doğru giderken dijital araçlar ile yönetim ihtiyacı da hızla artıyor. COVID-19 salgını ile birlikte ise bu ve benzer kriz durumlarında yaşamımızı devam ettirebilmemiz için elektriğin ne kadar önemli olduğunu ve arz güvenirliği için insana daha az bağımlı dijital bir sistemin gerekliliğini derinden anladık.

 

Salgının önümüzdeki dönemde azalacağı düşünülüyor. 2020 yılının ikinci yarısında sektör için öngörüleriniz nelerdir?

Yaşanılan beklenmedik salgından sonra enerji sektöründe büyüme öngörülerinin düşeceği ve yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinin gecikeceği kaçınılmaz bir gerçek. 2020’nin ikinci yarısı sektör için bir toparlanma ve normale dönme süreci olacak. Enerji sektörü öngörüleri aslında üretimdeki sektörlerin ne kadar hızlı toparlanabileceği ve talebin hangi hızda eski haline dönebileceği ve/veya artabileceği ile bağlantılı. Üretim yapan şirketlerin ellerinden geldiğince en hızlı şekilde yeni normale adapte olarak ve üretime geçerek salgın sebebiyle kaybettikleri 3 aylık gelirlerini telafi edebilmek için çabalayacaklarını düşünüyorum. Ancak bu süreç, ürettikleri ürünlerin hem Türkiye’deki hem de dünyadaki talebi, dış pazar ülkelerindeki salgın durumu, küreselde rakip şirketlerin bulunduğu ülkelerin durumu, tedarik zincilerinin durumu vb farklı konulara bağlı olarak hem sektörel hem de şirketsel olarak değişkenlik gösterecektir. Reel sektör ne kadar çabuk toparlanırsa enerji sektörü de yoluna o kadar hızlı devam eder. Bunu hepbirlikte yaşayarak göreceğiz.

 

Salgın sürecinde dünya ile kıyasladığınız ülkemiz enerji sektörünün geldiği noktayı değerlendirir misiniz?

Türkiye’nin genel anlamda COVID-19 salgınını dünyadaki bir çok ülkeye nazaran iyi yönettiğini düşünüyorum ki aktif vaka sayılarının değişimine bakıldığında diğer birçok ülkeye göre daha kısa sürede “yeni” normale dönebileceğiz gibi görünmekte. Salgının süresi ne kadar uzun olursa, vereceği ekonomik zarar ve toparlanma süresi de o kadar artıyor. Bu sebeple, Türkiye’nin enerji sektörünün bir çok ülkeye kıyasla daha çabuk ve daha az zararla toparlanacağına inanıyorum. Sonrasında da yakaladığımız ivmeyi arttırarak özellikle yenilenebilir enerji, enerji verimliliği yatırımlarına odaklanarak ve dijitalleşme, depolama gibi yeni gelişmeleri yakından takip ederek enerji sektöründe çıtayı yükseltmeliyiz.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazeteenerji.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler